Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

1 Kasım 2012 Perşembe

ATABARI

Atabarı, Artvin yöresine ait bir oyundur. Eski adıyla "Artvin barı" olarak biliniyor. "Bar" adı aslında bir oyun türüdür. Dolayısıyla "Artvin Oyunu" olarak düşünebilirsiniz.
1936 yılında Artvin'ün huzuruna çıkarlar ve orada da bu oyunu sergilerler. Atatürk bu oyunu çok beğenir ve tekrar oynanmasını ister , barbaşı olarak ta oyuna girer. Bu olay üzerine çeşitli yazışmalar yapılarak bu anıyı yaşatmak adına oyunun adını "Atabarı" olarak değiştirirler.

20 Haziran 2012 Çarşamba

Atatürk diyor ki;


   İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!

19 Haziran 2012 Salı

İSTANBUL ÇİLESİ

Uzun bir aradan sonra tekrar bloğumun başına oturabildim. Ellerimi kaldıracak halim bile yok ama içimden birşeyler yazmak geldi.
Daha 3 gün önce spora başladım ve neredeyse bütün kaslarımın ağrısı beni çok zorluyor. Spora çok istekli başladım. Hergün sabah 5:30 da kalkıyor, 6 da yola çıkıyor ve ayıptır söylemesi Acarkentte bulunan Coliseum spor salonuna gidiyorum.Bunu ilk etapta 4 ay sürdürmek istiyorum. Ee malum yaz geldi ve fit olmak istiyorum. Yoksa göbek iyice ön plana çıkacak.
Bugün yine sporumuzu yapmak için 6 da yola çıktık  ve saat 6:15 gibi FSM gişelerine gelebildik. Fakat saatin bu kadar erken olmasına rağmen trafiğin bu kadar yoğun olması beni korkuttu. Biliyorsunuz ki köprü onarımı nedeniyle FSM ve Haliç köprülerinin bir kısımı kapalı. Ama bu İstanbul trafiğini o kadar etkilemeye başladı ki insanlar çileden çıkmaya başladı. Bazı arkadaşlarım bugün saat 8:00 civarı köprü gişelerinde kontak kapattıklarında bahsettiler. Yazık hem de çok yazık. Düşünsenize o köprü yolunda binlerce araç köprüyü geçmeye çalışıyor ve kontak kapatıyorsunuz. Ayrıca bu durum 3 ay sürecek. Çok basit bir hesap yaparsak 1 arabanın köprüyü geçene kadar 15 TL benzin yaktığını düşünelim( ki bence daha fazladır). FSM köprüsünün günlük araç geçiş kapasitesi normalde 150.000' dir( Fakat günümüzde bu yaklaşık 250.000 olmaktadır ve trafiğin nedenini açıklıyor. Ayrıca her iki köprünün de aynı kapasitede olduğunu düşünürsek yapılacak 3. köprününde bir fayda olmayacağı açıktır). Trafikte kalan araç sayısının 50.000 olduğunu varsayarsak günlük 750.000 TL' yi hava saçıyoruz demektir. Bunun 3 ay boyunca tekrarlandığını düşünürsek 67.500.000 TL' miz cebimizden gitmektedir. Ki bu rakam sadece tahmini bir rakamdır ve ben bu rakamın daha fazla olacağını düşünüyorum.
Arada başka bir şehirde iş bulsam mı diye de düşünmüyor değilim ama insan bırakamıyor buraları. İstanbul trafiğiyle, çilesiyle, kaosuyla, eğlencesiyle bir bütün. Acaba biz enayimiyiz de burada yaşıyoruz, yoksa gerçekten İstanbul' u seviyor muyuz?

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Uzun zaman olmuş...

Uzun zaman sonra bloguma girip ne var ne yok bir bakayım dedim. Farkettim ki 7 ay olmuş bakmayalı. Zaman çok hızlı akmış ve ben bunun farkına ancak varabildim. Çok yoğun bir süreç yaşadım. İşlerin yoğunluğu, ev halleri ve tabi ki hayatımdaki en büyük değişiklik olan kızımın olması bu zamanın akışın hissettirmedi bana.
Bir çocuk, insanın hayatını 180 derece değişirebilir mi?
Buna cevabım çocuğum olduktan sonra evet oldu.
Hayat baştan aşağı ondan ibaret olmaya başladı. Her anımızda o var. Her an onu düşünüyorsunuz. Burnu bile aksa panikliyorsunuz. Her an bir tedirginlik. Üzerine titremek demek bu olsa gerek. Ama çocuğunuzun bir anlık bir gülmesi bile yaşadığınız kötü anları baştan aşağıya silmeye yetiyor. Onu kucağınıza aldığınızda size gülerek bakması, eliyle yüzünüzü taraması ve sizi tanımaya başlaması, "baba nerde" sözünden sonra size dönüp bakması, size ait çok sevdiğiniz bir şeyin çocuğunuzun elinde saniyeler içinde parçalara ayrılması... Anlatacak o kadar çok şey var ki. Bunların hepsi size o kadar muzip, o kadar harika geliyor ki anlatmak imkansız hale geliyor.
Kızımın bazı yaramazlıkları da var elbet. Hiç yerinde durmuyor. Kafanızı bir saniyeliğine çevirseniz ortadan kayboluyor. Yemek yemiyor. Yüzünüzde çizikler muhakkak oluyor.  Uyumamazlık yapabiliyor. Geceleri 7-8 defa uyanabiliyor. Sabahın 5' inde kalkıp oyun oynayabiliyor.
Bunları herkesin yaşaması lazım. İnanın bu duygu farklı. Yaşayan bilir.

9 Ocak 2011 Pazar

2 lira...

Merhaba arkdaşlar,
Dün yaşadığım bir olayı size anlatmadan geçemeyeceğim. Grip olduğumdan, vitamin ihtiyacımı karşılamak için meyve almaya manava gittim. Siparişimi verip hazırlanmasını beklerken, bir kadın manava girdi ve manavcıdan dün manavın önünde gördüğü kararmış karnabaharları ne yaptığını ve eğer atmadıysa bunu kendisine vermesini istedi. Yaşadığım olay beni inanılmaz bir yıkıma uğrattı. Pazarların ve marketlerin çöplerinde sebze,meyve arayan insanları televizyonlarda görüyordum ama buna canlı şahit olmak insanı gerçekten yıpratıyor. Olayın akabinde manavcı, 1-2 saniye üzgün bir bekleyişten sonra adedi 1,5 lira olan karnabaharı, 3 tane alırsa kendisine 2 liradan verebileceğini söyledi. Bunun üzerine kadın cebinden çıkardığı bozuk paraları saydı ve kendisine verdi. Sonra kadın poşeti aldı ve evinin yolunu tuttu. Manavcı bana döndü ve bu olayın neredeyse hergün yaşandığın anlattı.
Eminim birçoğunu bu durum karşısında elini cebine atar ve o 2 lirayı verebilirdiniz. Ama kadın duruşu o kadar gururluydu ki eminim o parayı kabul etmezdi ve  teşekkür ederdi.
Kişi başına düşen milli gelirimizin 10.000 $ olarak hesaplanan memleketimizde, bu yaşanan olay halimizi iyi ortaya koymaktadır.
Başka söze gerek yok diye düşünüyorum...

7 Ocak 2011 Cuma

Garip Grip

Şu sıralar hastalıkla boğuşuyorum. Bir grip olmuşum ki sormayın. Benim gibi 1,87'lik dev adamı tutup yatağa atıverdi bu illet. 2-3 senedir hastalık nedir bilmezken bir anda nezle görünümü ile beni ters köşeye yatırdı ve mahvetti. Kızımın yanına bile maske ile gitmek zorunda kalıyorum ki ona da bulaşmasın.
Sonradan duydum ki çoğu kişi bu gripten muzdırapmış şu aralar. Dikkat etmek gerekiyor. Bilinçsizce kullandığımız antibiyotikler bu virüsleri daha da güçlü hale getiriyor. Sonra da bana olduğu gibi burnumdan tutup yatağa atıveriyor. Kaldı ki yanlış bildiğim ve yeni öğrendiğim bilgi var. Ben bunu daha önceden farketmemiştim. Antibiyotikler sadece bakterilere karşı işe yarıyormuş. Virüslere hiçbir etkisi yokmuş. Bazen de vücuda zarar verebiliyormuş.
Bilginize.

15 Aralık 2010 Çarşamba

Fön makinesi mucizesi

Dün akşam saat 9:30 civarı koltuğa uzanmış, nerede uyumak üzereyken, kızımdan gelen yüksek frekanslı ağlama sesleri beni ayağa kaldırdı. Eşimle beraber, hafif bir tedirginlikle çocuğu susturmaya çalışıyoruz ama çabalar boşa. İnanın daha bir panik oluyorsunuz. O ufak, şirin yaratık size derdini anlatmaya çalışıyor ama anlayamıyorsunuz. İnsanın ilk çocuğu olunca ve tecrübesizlik yakanıza yapışınca yardım arıyorsunuz. O anda internette yakaladığımız bir bilgiyi uygulama ihtiyacı duyduk:
-"Fön makinesi sesi"
Hindistan' da arasam bulamam böyle bir ilacı. Fon makinesini açtığımız anda kızım sustu ve sesi dinlemeye başladı. Kapatıyoruz ağlıyor, açıyoruz susuyor. Öyle böyle derken kızım bu sesin eşliğinde uyudu. Konuyu doktorumuz şu şekilde yorumladı: " Bebeğimiz henüz ufak olduğu için kendini bazen anne karnında hissediyormuş. Anne karnında da alışveriş merkezindeki uğultuya benzer karmaşık sesler varmış. Fön makinesi sesi bebeğe anne karnındaymış gibi bir his uyandırıyor, kendini güvende hissediyor ve rahatlıyorlarmış." Ne kadar ilginç değilmi. Evde parmak ucuyla yürürken yaptığımız sakarlıklar sonucu çıkan bir sesle bebeğimiz çığlığı koparırken bu ses altında mışıl mışıl uyuyor. Eee Allah razı olsun bu fön makinesini icat eden arkadaş. Ama keşke elektriksiz çalışan bir ses yapsaymış. İster istemez ay sonunda gelecek elektrik faturasını şimdiden merak ediyorum...